4 Kasım 2010 Perşembe

Bir Dostun Arkasından Ağıt

                                            (H. İbrahim’in Anısına)


Söz vermişti umut yolcuları
Yaşama birlikte tutunacaklardı
Zorluklara göğüs gerecekti
Dostluğun sarmaşığı

Karanlık yüzlü zebaniler saldırdı üstlerine
Duvarlar çevirmişti dört bir yanı
Yolları yokuştu, soğuktu
Yıkanacak su yoktu

Gençtiler,
Fırtınalara direndiler
Deli dalgalara göğüs gerdiler
Ekmeği ve soğanı bölüştü aynı sevdaya gönül verenler

Ama ölüme söz geçmez
Ölüme yalnız gidilir
Alıverdi içlerinden en güler yüzlü olanı
Bozdu oyunu
                                                      Ali Türer (Ekim 2010)

Kaçışın yok



Korkuyorsun
Savunmasız ve ürkek
Yalnız, küçük bir serçe gibisin
Kafesinde yüreğin

Ya anlamazsa diyorsun
Direğe asılı bir ampul gibi
Gene kalırsam sokağın bir köşesinde
Tek başına, çaresiz

Terk edilirsem yine
Tırnaklarımı yersem sevişen çiftleri görünce
Yok olmayı istersem
Dalgaların kıyıya vurduğu bir salyangoz gibi


Olabilir gülüm bütün bunlar olabilir

Tanrı eliyle kurulmuş bir tuzaktır sevda
Bu acımasız ormanda
Kaçışın yok
Ökseye tutulmak kaderin
                                     Ali Türer (Ekim 2010)

6 Ekim 2010 Çarşamba

Bilardo Topu

Bilardo Topu

vurgunlara ipotekliydi geleceği
ustacaydı sopanın vuruşu
fırladı birden sadık bir köpek gibi    
     falsoya uydu
hedefi bulmadan vurdu başını bir, iki
sonra döndü bir süre          
     aptalca, şaşkın
ve durdu.         
      yaşam sırada bekliyordu.

Şiire Dair

Yok dostum.
Yürekteki ışığın kâğıda düşebilmesi yetmez

Yağmur ne kadar sağanak yağsa
Ne kadar deli aksa da nehir
Gelse de bütün renkler bir araya gökkuşağında
Doğa şair değil.

İnsan eli değmeli
Şair
Narına yanmadan ateşi avucuna alabilmeli.
Sevdanın göz bebeğindeki ışığa bir ad koyabilmeli
Tayfunlar, çağlayanlar, volkanlar
                 kalemi efendi bilmeli
Sihirli imbikten düşen her damla
                               iz bırakabilmeli

İnsan eli değmeli
                                              Ali TÜRER  (Mayıs 2010)

İnsana Dair

Bugün insana dair bir şeyler yazmak gelmiyor içimden
Bahara küsmüş, uyanmıyor bu toprak
Gözler ışıksız
Sular yitirmiş kaynağını
Heyecan vermiyor yağmur
Sözün gücü yok, gücün insafı
Düşünce kısır, korkak
Vicdan çaresiz, suskun
Kana bulanmış eller yitirmiş maharetini
Dokunmalar yalancı
Yürekler sağır
Bugün insana dair bir şeyler yazmak gelmiyor içimden

                                                                           Ali TÜRER (Nisan,2010)

Yok Sayılan Kadınlara Davet

                                Gazze’de direnen analara ithaf olunur
Duyun kanı çekilen damarların ağıtını
Bakın kolona vurulmuş küheylanın yıldırımlaşan gözlerine
Kıvransın vücudunuz
Yaşasın çağının sancısını
Gömün dişlerinizi 
Ve doğurun

Savaş naralarını bastıracak bir büyük çığlık için
Özgürlüğe hasret topraklar için
Kuşatılmışlığı dağıtacak o büyük özlem için
Kavlaşan tutsaklığa bir kıvılcım doğurun

Doğurun analar
Sıkılan yumruğunuz
Sıklaşan soluğunuzla
O kutsal ağrınızla doğurun

Doğurun direnen umut aşkına
                                           Ali TÜRER (2010)

Umut Yeşerince

Umut Yeşerince

çalışır duygu toprağında bir karasaban
tutukluluğun biley taşında özlem biler sevgi biler
bir sabır eğesi işler sessizce
suyu umut pınarından
demiri bilinç dağından bir keskin çelik
itilir inancın güçlü ellerinde
genleşir özlem
......
kaynak sularıyla beslenen kır çiçeğim
çaldın sevi mayanı kabarıyor yüreğim

.....
kırkyılanlar sağıyordu canımı,
izin vermedi depremin
sıyrıldı sancılı geceden
taşındı sevi bağına bedenim
bereketli omcaların en güçlüsüne verdim sırtımı
güneşe uzattım ellerimi
dindi ağrılarım
ısındı yüreğim

......
ne fırtınalar gördü bu toprak
nice yiğitlerin üstünü örttü
dudakları kaç kez çatladı kahrından
yılmadı
acının döllediği tohum
buluşunca çilenin özsuyuyla
hazırlanmaya başladı  yeni doğumlara

                                                      Ali TÜRER

Görüşmecim 2

Görüşmecim 2

Üçüncü yılı tutukluluğumun
Üç yaşını bile doldurmadı henüz
İki kez getirebildi annesi

Hadi nazlanma
   gel sarıl babana
Ne zaman vakit buldun da küstün a kızım
   söyle bana

Yok kaçıyor
    başını annesinin göğsünde saklıyor

-Niye, niye gelmiyorsun kucağıma
Kapkara bakışları ok gibi, boğazım düğümlendi
-'Ama biz bekledik, bekledik sen gelmedin'
Domdom kurşunu yüreğimde patlayan
Bu kadar ağır bir yük olmadı  çaresizlik
Büyüdü duvarlar, büyüdü korku
Bir nefes alabilsem
Çıldırıyorum.
                                        ALİ TÜRER (1984 Kandıra)

Görüşmecim 1

Görüşmecim 1

bugün görüş günü
içimde ayrılıkların hüznü
tel örgünün ötesinde kar
karın üstünde serçecik
hoşgeldin görüşmecim
açsın yorgunsun bildim
ama dinle
telörgüyü geçme
açıl düşlerimin engin maviliğine


                                                  Ali TÜRER (1983)

5 Ekim 2010 Salı

Deli Dalganın Türküsü

Deli Dalganın Türküsü

rüzgar fısıldamış bir kez çağrını
kızgın nefesini taşımış yüzüme çöpçatan
ben, kumsalın aşığı deli kız
yerimde nasıl durayım
kahrolsun durgunluğum
köpüklensin sevdam
sarı sıcaklar okşasın sırtımı
içilsin serinliğim
hasretimin ana rahmi mavi dünyam toprağım
yerimde nasıl durayım
ayrılıklara dönmeliyim bırak beni kumsalım
kurursa saçlarım
çürür dudaklarım
yanında nasıl kalayım 
                                                 Ali Türer   (Ağustos 1986)

Balını içine gömdü

Dokundu güneş gibi
gün döndü sehere durdu

Çiğdi soğuya geldi
ağardı kırağı oldu

Yoğruldu hamur gibi
göz etti kabara geldi

Tavada mısır gibi
kavruldu beyaza döndü

Kurudu yemiş gibi
balını içine gömdü
                                      Ali TÜRER

Bir cenaze töreninin ardından

                                             (Uğur Mumcu'nun anısına)   
seni yağmurlu bir günde vurdular
hep puslu kalsın diye belki ülke geleceği
yanıldılar
uğurlandığın gün
dört bir yandan gönül ışığı düştü    
           tabutunun üstüne
aydınlanıverdi ortalık.
yağmur sularına baktım simsiyah akıyordu
sanki karanlığın ayak izlerini yıkıyordu

insanların yüzleri ıslak, öfkeli
ağaçların gözyaşları pırıl pırıl
yağmur inatla yağıyor
ama akan sel
               insan seli    
                                                
                                             Ali TÜRER   (1993-Balıkesir)

Bir yalnızlık türküsü

aklını çelen yalancı baharlardı
bastırılmaya alışık
açığa çıkmaya muhtaçtı duyguları

bir sabah baktı ki kara buğu dağılıyor
ılık nefesiyle tatlı tatlı okşuyor geleceğin taşıyıcısı başını
umutlandı

zamanıdır dedi, zamanı
damarlarına yürüdü toprağın kanı
dallarında güç
gözleri çiçek çiçek
kuşların dillerine düştü neşesi

fakat izin veremezdi kara kazan kazıyıcılar
görevini yapmalıydı cehennem bekçileri

birdenbire
üstüne çöktü mü bir kabus,
zorba mı zorba
fırtınalarla geldiler yeşilin düşmanları

dağıldı bereketli duyguların harmanı
döküldü birer birer
bir başka bahara kaldı umutları
                    yalnızlığa düştü kolları

                                       
                                                     ALİ TÜRER

İşsizim

Akmayacaksa su
Esmeyecekse rüzgâr
İşlemeyecekse demir
Açmayacaksa anahtar
                 niye var
Yaratmayacaksa eller
Düşünmeyecekse beyin
Hissetmeyecekse yürek
                Neye yarar
İşsizim
Kafam ateş çemberi
Düşünceler umutsuz bir döngü tutturmuş
               Akrep gibi
Geceler sıtmanın nöbet saati

İşsizim
Yok hükmündeyim
                                          Ali TÜRER (2010)

Aynı denize gönül vermez mi sular

Kötü değildi niyetimiz
Anlaşmak içindi dil, el ele vermek içindi bayrak

Peki ama
Aynı salıncaklarda büyütmedik mi çocuklarımızı
Aynı sevinci yaşamadık mı ilk adımlarını attıklarında
Aynı gökyüzüne salmadılar mı uçurtmalarını
Aynı yeşile basmadılar mı?
Aynı yürek kıpırtısını yaşatmadı mı sevgilinin ilk öpücüğü

Biz üretmedik mi birbirlerine sıktıkları kurşunları
Aynı toprağa sermedik mi bedenlerini
Aynı acının ocağında dağlarken yüreklerimizi
Aynı nefretle bakmadık mı birbirimizin gözlerine

Özelimiz var
Övünülecek kanımız, sığınılacak ülkümüz var.
Peki ama
Aynı denize gönül vermez mi sular
                                                                   Ali TÜRER

Tutuklun olacağım

Kurumuş sel yatağıydı toprağım
Damlamıyordu pınarım

Vurgun yedi gözlerinin güneşinde
Çözüldü buz tutmuş doruklarım

Seline tutuldum
Yeşillendi gülüşüne dallarım

Damarlarıma yürüdün
Yelkenime yön verdi rüzgârın

Söz verdim
Tutuklun olacağım
                                       
                                      Ali TÜRER (Mayıs 2010)

Mahkum

Mahkum

Çınarın gölgesinde bir telaş bir telaş
Baharın nefesiyle coşmuş yine kuşlar
Ziyaret saati başlamış
Kokusunu paylaşmaya hazırlanıyor fesleğen

Boş bakışlarla izliyorum
Kayıtsız

Ne çoluk çocuk, ne eş, ne iş
Sağır duvar duyarsızlığı yaşarım
Umarsız

Vurdum mu kafayı yastığa
Kör kuyulara düşerim amaçsız
Uyurum tasasız ve rüyasız

Zamana tutukluyum
                                           Ali Türer (Balıkesir 1981)

Bırak ben şiir yazayım

Sabit hatla bağlanmışım sana gülüm
Umudun olmaktan korkmuşum
Şimdi senden o kadar uzakta bir o kadar yakın
Umutsuzluğa tutsak düşmüşüm

Nasıl anlatabilirdim
Vurduğun kelepçeyle ağırlaşan yüreğimi
Nasıl anlatabilirdim
Seni kendimde aramanın dışında her şeyin anlamını yitirdiğini
Nasıl anlatabilirdim
Bütün şehirlerimin sana açıldığını
Bütün sularımın sana aktığını

Kâğıdım kalemim olmuşsun gülüm
Bırak ben şiir yazayım
                                              Ali TÜRER (Haziran 2010)

Baharım olursun gülünce

                                                (Kızım Işıl’a)
Ürperir banyodan yeni çıkmış bir kız
Taptaze bir yaprak
Sabah yeliyle
Gözündeki parıltıyı gördüğümde

Nasıl işlerse içime
Çiğnenmiş bir tomurcuk
Boynu bükük bir çiçek
Örselenmiş bir çocuğun uyurken iç çekişi
Öyle dokunur acın asılı kalınca gözlerinde 

Umudum, gönül şenliğim
Baharım olursun gülünce
                                               (Haziran 2010)

Başıboş kaldı gönül yelkenim

Hangi deryalarda bulunur incinin hası
Hangi sularda yıkar saçlarını denizkızı
İpek böceği nerede örer kozasını

Mutlaka dikildiği yerde mi açar çiçek
Bırakıldığı yerde mi durur taş
Değdiği yeri mi dağlar ateş

Hasrettim toprağın kokusuna
Eski bir dost gibi çıktı karşıma
Beklenmedik yağmurlarda ıslandı yüreğim

Bu kez de kısa sürdü bahar
Dağıldı kekik kokuları
Sönüverdi deniz fenerim

Esmiyordu rüzgâr
Ay karanlıktı
Başıboş kaldı gönül yelkenim
                                          Ali TÜRER (Haziran 2010)

Bir pergelin ayakları gibiydik

Bir pergelin ayakları gibiydik
Pervanesiydik birbirimizin
Kâbe’siydik
Ben sınırları çizdim
Sen yükü çektin

Dost değildi yaşadığımız çağ
Düşmemizi bekledi köşe başında çakallar
Çatladı fırtınalarda dudaklarımız
Parçaladı ellerimizi kayalar

Kavga da ettik
Acı da çektik
Ama hep buluştu ellerimiz
Birlikte çektik suyu kuyudan

Kilit taşımdın
Sağlam durdukça yerinde
Dağları sırtımda taşırdım

Ama düşüverdin gülüm
Düşüverdin zamansız
Tamamlanmamıştı oysa henüz dairemiz

Kolu kanadı kırık pergel gibi kaldım çaresiz
                                            Ali TÜRER (Haziran 2010)

Paylaşma

Dışarıdaysan
Tatmak istiyorsan paylaşmanın küçük mutluluğunu
Sevincini bir arada olmanın
Bir çay ocağında buluşursun dostunla
Sinemaya falan gidersiniz
Ya da ne bileyim
Balık ekmek yersiniz sahilde

İçerdeysen
Sırtınızı verip bir duvara
Birer sigara yakarsınız mesela havalandırmada
Bakışlarınızda hüzün
Düşünceleriniz sevdalara asılı

Telaşlı bir hafiflikle seğirtirken yel
Taşırken akasyanın baygın kokusunu koğuşa
Özgürlük tutkusu yakarsa yüreğini birden tarifsiz
Yalancı bir yumruk çıkartısın belki dostun omzuna
Gel dersin
Birlikte dökelim bugün çöpü
Bu akşamüstü
                               Ali TÜRER (Balıkesir 1981)

Kuşkanadı

Kuşkanadı

Kızışıyor kör kapılar gerisinde
Sönmek için yola çıkmış kireç dağları
Dolaşıyor uyuşuk uyuşuk ılık sarı sularında
Can sıkıcı bir akvaryumun düşünce balıkları

Bilgi taşı
Bilinç taşı
Çırpındıkça kuşkanadı

Sincap hala ürkek
Cömert ve dingin meşe ağacında
Daldan dala atlıyor her rüzgâr vurduğunda
Boyatmış arsızca yalnızlık toprağında
Kuşkunun ayrık otları

İnanç taşı
Güven taşı
Çırpındıkça kuşkanadı

Yarış atı bulmalı güçlü kaslarında
İpi göğüsleyecek son bir çaba
Ayağa kalkmalı ceylan
Kuşa kurda yem olmadan

Kararlılık
Direnç taşı
Çırpındıkça kuşkanadı

Ele ele vermiş baskı aşağılama
Kör olası sağır duvar
Soldurmaya ahdetmişler
Yürek çiçeklerini

Moral taşı
Yaşam taşı
Çırpındıkça kuşkanadı
                                       (Gonca, 1983)

Kadınlar anlamaz

Kadınlar anlamaz
Erkekler neden şiir yazamaz

Sperm düştüğünde dölyatağına başlar kavgası
Duygular oluşur meydan okurken
Ekmeği taştan biz çıkarırız
Ağlamak size yakışır

Kadın olur ana olursunuz
Acınız mutluluğa dönüşür
Biz ise acı çektikçe kahraman
Çektirdikçe yiğit

O yüzden ikiyüzlüdür dokunmalarımız
Gücümüzü hissettirebildiğimizi hissettikçe yaşarız

Kadınlar anlamaz
Nelere katlanır erkekler
                                     Ali TÜRER (Haziran 2010)

SON MEKTUP

SON MEKTUP

Canım
Son gönül yorgunluğum
Karanlık ve havasız kalmıştım ya nicedir.
Bir anda doluverdi odama cıvıltıların, kokun, acıların ve tadın

Canım
Yalnızlığı paylaşmaktı amacın
Ama bir türlü kapını sevdaya açamadın
Oysa sevginin soluğuna tutmadan yalnızlık dağılmaz
Biliyorum, sorun geçmiş can kırıklıkların.
Ama bu kırıklar üzerinde de sevda yol almaz

Canım
Hani bazen eşli okeye çağırırdın
Senin oyun ortağın olmak da ne zevkti
Kıpır kıpır bir yürekle otururdum karşına
Ama artık çağırma boşuna
Oyuna gelmeyeceğim.

Herkes kendine oynanacaksa
O başka.
                            Ali Türer (5 Haziran 2010)

Aklını çelen yalancı baharlardı

aklını çelen yalancı baharlardı
bastırılmaya alışık
açığa çıkmaya muhtaçtı duyguları

bir sabah baktı ki kara buğu dağılıyor
ılık nefesiyle tatlı tatlı okşuyor geleceğin taşıyıcısı başını
umutlandı

zamanıdır dedi, zamanı

damarlarına yürüdü toprağın kanı
dallarında güç
gözleri çiçek çiçek
kuşların dillerine düştü neşesi

fakat izin veremezdi kara kazan kazıyıcılar
görevini yapmalıydı cehennem bekçileri

birdenbire
üstüne çöktü mü bir kabus,
zorba mı zorba
fırtınalarla geldiler yeşilin düşmanları

dağıldı bereketli duyguların harmanı
döküldü birer birer
bir başka bahara kaldı umutları
                    yalnızlığa düştü kolları
                                                                        ALİ TÜRER (1983)

Elin titremesin emi

De ki
ağrılar sancılar içindesin ölümün bir topuk gerisinde
Zaman hadi dedi
Ve senin hesabı çıkarıp defteri kapatman gerekli
Elin titremesin emi...
                                   ALİ TÜRER (Haziran 2010)

Yeter diyor akıl

Yeter diyor akıl
Dindir şu gönül çırpıntını
Senin tokan mı toplamalı
Başka ellerin dağıttığı saçları

Bak
Deli rüzgârlara çoktan kaptırmış gül kokusunu
Başka göllerin sularında oynaşmada her gece ay ışığı
Kim bilir hangi kızgın kumsallara dökülmede ıslak saçları

Peki ama hangi çağlayan seçmiş ki yatağını
Hangi güç durdurabilir gökyoluna çıkmışı
Nasıl temizlenir ki sevdanın ayrık otları

Kafesinin mahkûmu olmuşum gülüm
Işığınla uyanmış suyunla yıkanmışım
Sen sen diye atıyor yüreğim
Kaderine bağlanmışım
                   ALİ TÜRER (Temmuz 2010)

Tamamlanmamış Şiire Methiye

Tamamlanmamış Şiire Methiye

Seni yazmak bir ömre bedel
Yıldızına tutulmuş
Rüzgârınla savrulmuş
Sağanağında sırılsıklam olmuşum

İçtiğim su
Aldığım nefes
Yediğim ekmeksin
Seninle dolmuşum

Oturduğum sofra
Okuduğum kitap
Başımı koyduğum yastıksın
Bana el koymuşsun

Seni sayıklarım uyku aralarında
Sen dolaşırsın beynimin kıvrımlarında
Sözcük sözcük dökülür
İlmek ilmek dokunursun kalemimin ucunda

Seni tamamlamak umuduyla uyanırım her gün
Karabasanım
Kilit sözcüğümsün
Bir türlü arayıp da bulamadığım
                                              
                                                               ALİ TÜRER (2010)

Ezik

Ezik

Kabına sığmaz bir sevdaydı pınarların gözüne asılı
Suya hasretti dudaklar
Uğultusuna uyanırdı ormanın çocukları

Anlamını çözme çabası kaldı geride
Keşfedilmemiş derinliğin
Sırrına erişilmemiş cevherin      
Bir de dayanılmaz ağırlığı
Soğumaya yüz tutmuş yüreğin  

Tükendi vaat edilmiş yolculuklarda gençliği
       

                                         Ali TÜRER  (1998)

KIRIK

KIRIK

Daha ilk baharımızdı
Yetmedi dostluğun sarmaşığı
Kırıldık

Unuttu pınarlarını su veren
Kurt sofrasında dağıldı umudun çıkını
Özsuyumuza karıştı karayılan ağısı
Çamura bulandı mayamız

Ayrılıkların kardeşiydi hüzün
Kırık sazın burukluğuydu ozanda yaşanan
Yıldızını yitirmişti gökyüzü
Çaresizlik doğurganıydı aşağılama
Genç kız kâbusuydu gecenin siyahında yaşanan

Çiğnenmişti bir kez çiçek
Kuşku tuzağına düşmüştü umut
Yılgı törpüsüydü inançta işleyen

Bulanık sularda yitirdik yeşili
Korkunun sürüsüydü güttüğümüz
Yıkıntılarda büyüdü bencilliğin ayrıkotu
Grilerin gelişine sokuldu yalnızlık
                                       Ali TÜRER

Kimse bilmez nelere göğüs gerer kurtarıcılar

Kimse bilmez nelere göğüs gerer kurtarıcılar


Büyük ideallerin çocuğuyuz biz.
Peşimizdekileri güneşe taşımak kaderimiz.

Dişinle tırnağınla tırmanmalısın dorukları.
Hep bir rakip çıkar.
Bertaraf edilmelidir, biat etmeyen.
Rüştünü ispatlamak zorunda kalırsın yeniden yeniden.

Kutsaldır mücadelemiz.
Yüreklerimizde hırs.
Sınava koşullanırız
Nefretle bilenir gücümüz
Ufku karartır çiğlikler.

Can da alınır, can da verilir dava uğruna.
Meydanlara indikçe öfkemiz
Yılana döner dilimiz.
Sıradanlaşır dokunmalar.
Yitirdikçe maharetini eller.

Zordur kurtarıcının hayatı
Kimse bilmez nelere göğüs gerer kurtarıcılar
                                                                                                
                                                                                                      ALİ TÜRER

SORGU YORGUNU

SORGU YORGUNU

Uzanıverdi sorgu yorgunu
Düşünce kemanı suskun
ilk soluk alışı duyuldu hücrenin nemli tabanında
Örste dövülüp suda dinlenen çeliğin
'Benim meskenim dağlardır'
(Ah şimdi bir dışarıda olsa)    

Çok geçmedi
Dolaşmaya başladı umudun özsuyu ılık ılık damarlarında
Ve öfkenin çalar saati başladı kurulmaya

Bunca acı bunca çile
Bırak damıtılsın gönlünce bilincin imbiğinde
Bir damla
Bir damla daha
Değil mi ki mayaladın inançla
Bak nasıl kabarır umut nasıl kabarır
İnatla

                                Ali Türer (Mayıs 1981)


Not: Bu şiir 12 Eylül darbesinin ardından Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’nün altında, insanlık dışı yaşamın sürdüğü o tutuklu odalarından birinde yazılmaya başlandı.

BİR SORGU MEMURUNUN NOT DEFTERİNDEN

BİR SORGU MEMURUNUN NOT DEFTERİNDEN

Gözbağı başa geçende oyuncağa döner en dişlisi
O artık senin
İster kes parçala, ister vur dağıt
Islak, yorgun bir çamaşır gibi as başucuna

Ya da acele etme önce hazırla
Çaresizliğin ağıyla sar iyice
Suçluluğun öksesine tutulmalı
Yalnızlığın kör kuyusunda büyümeli gözleri

Gözlerinde ökseye tutulmuş serçe çaresizliği
Bilmeli efendinin kim olduğunu
Zevk, tırmanırken yavaş yavaş yokuşunu
Çığlık çığlık inip kalkmalı göğüs

Çoğu öter
Doyumun isteksiz rahatlığı gelir ardından
Şekilsiz bir malzeme kalır geriye

Bazen de
Ötmedi mi ötmez hergele
Uzar ha uzar
İfrit olur, kahrolursun
Bir daha, bir daha...

Kâbusa döner bu işkence sana

                                               Ali TÜRER (Mayıs 1981)

KIRIK

KIRIK

ayrılıkların kardeşimi
hüzün
kırık sazın burukluğu mu ozanda yaşanan

yıldızını yitirmiş gökyüzü kararmışlığı mı
aşağılama
çaresizlik doğurgacı mı
kadına dönen genç kız kabusu mu
      istenmeyen gecenin siyahında yaşanan

çiğnenmiş çiçek umarsızlığı mı
kuşku
yılgı törpüsü mü inançta işleyen

Umutsuz

Umutsuz


Kırık baharları sırtlayamazdı dostluğun sarmaşığı
Özsuyumuza karışmıştı karayılan ağusu
Yıkıntılarda boy attı bencilliğin ayrıkotu

Kurt sofrasında dağıldı umudun çıkını
Unuttu pınarlarını su veren
Çamura bulandı mayamız

Korkunun davarlarıymış bunca yıl güttüğümüz
Bulanık sularda kayboldu yeşil
Grilerin gelişine sokuldu yalnızlık

KIRIK
Kırık baharları sırtlayamadı dostluğun sarmaşığı
Özsuyumuza karışmıştı karayılan ağusu
Yıkıntılarda boy attı bencilliğin ayrıkotu

Kurt sofrasında dağıldı umudun çıkını
Unuttu pınarlarını su veren
Çamura bulandı mayamız

Korkunun davarlarıymış bunca yıl güttüğümüz
Bulanık sularda kayboldu yeşil
Grilerin gelişine sokuldu yalnızlık
                                                                        
                                                                 ALİ TÜRER (1983)

Bu şiir, büyük umutlarla çıkılan yolda yürek kırıklığı yaşayanların içine düştüğü duygusal karmaşayı betimlemek için yazıldı.

Yanlış aramakla geçti ömrü

yanlış aramakla geçti ömrü
kusurun penceresinden baktı İnsana
tanıdığını sandı
zaafın soluğu
         söndürünce mumunu
karamsarlık, yılgı         
         kararan yüreğe bağdaş kurdu oturdu
armudun sapı, üzümün çöpü         
         derken,  küstü yaşama
o gün bugün
          öğünüp durur yalnızlığıyla
                                                             
                                                      ALİ TÜRER (1983)

Su Yolunda Kırıldı Gençliği


Su Yolunda Kırıldı Gençliği

Başını gökyoluna koymakla öğündü bunca yıl
Göğsünü fırtınalara gerdi
Sel sularına direndi
Işık tuttu arkasında biriken kalabalıklara
                  
Pusudaydı
İzin vermedi yaşamın kırağı
Suyolunda kırıldı gençliği düştü kuytuluklara
Soluksuz ve uykulu

Öğüttü inancını tutukluluğun değirmeni
Umudunu un ufak etti
Terk etti kovanını düşünce arıları
Kuşkunun böcekleri kemirdi güven çiçeklerini

Şimdi
Yalnızlığı büyümede geceleri
                                          ALİ TÜRER (1983)