Bilardo Topu
vurgunlara ipotekliydi geleceği
ustacaydı sopanın vuruşu
fırladı birden sadık bir köpek gibi
falsoya uydu
hedefi bulmadan vurdu başını bir, iki
sonra döndü bir süre
aptalca, şaşkın
ve durdu.
yaşam sırada bekliyordu.
6 Ekim 2010 Çarşamba
Şiire Dair
Yok dostum.
Yürekteki ışığın kâğıda düşebilmesi yetmez
Yağmur ne kadar sağanak yağsa
Ne kadar deli aksa da nehir
Gelse de bütün renkler bir araya gökkuşağında
Doğa şair değil.
İnsan eli değmeli
Şair
Narına yanmadan ateşi avucuna alabilmeli.
Sevdanın göz bebeğindeki ışığa bir ad koyabilmeli
Tayfunlar, çağlayanlar, volkanlar
kalemi efendi bilmeli
Sihirli imbikten düşen her damla
iz bırakabilmeli
İnsan eli değmeli
Ali TÜRER (Mayıs 2010)
Yürekteki ışığın kâğıda düşebilmesi yetmez
Yağmur ne kadar sağanak yağsa
Ne kadar deli aksa da nehir
Gelse de bütün renkler bir araya gökkuşağında
Doğa şair değil.
İnsan eli değmeli
Şair
Narına yanmadan ateşi avucuna alabilmeli.
Sevdanın göz bebeğindeki ışığa bir ad koyabilmeli
Tayfunlar, çağlayanlar, volkanlar
kalemi efendi bilmeli
Sihirli imbikten düşen her damla
iz bırakabilmeli
İnsan eli değmeli
Ali TÜRER (Mayıs 2010)
İnsana Dair
Bugün insana dair bir şeyler yazmak gelmiyor içimden
Bahara küsmüş, uyanmıyor bu toprak
Gözler ışıksız
Sular yitirmiş kaynağını
Heyecan vermiyor yağmur
Sözün gücü yok, gücün insafı
Düşünce kısır, korkak
Vicdan çaresiz, suskun
Kana bulanmış eller yitirmiş maharetini
Dokunmalar yalancı
Yürekler sağır
Bugün insana dair bir şeyler yazmak gelmiyor içimden
Ali TÜRER (Nisan,2010)
Bahara küsmüş, uyanmıyor bu toprak
Gözler ışıksız
Sular yitirmiş kaynağını
Heyecan vermiyor yağmur
Sözün gücü yok, gücün insafı
Düşünce kısır, korkak
Vicdan çaresiz, suskun
Kana bulanmış eller yitirmiş maharetini
Dokunmalar yalancı
Yürekler sağır
Bugün insana dair bir şeyler yazmak gelmiyor içimden
Ali TÜRER (Nisan,2010)
Yok Sayılan Kadınlara Davet
Gazze’de direnen analara ithaf olunur
Duyun kanı çekilen damarların ağıtını
Bakın kolona vurulmuş küheylanın yıldırımlaşan gözlerine
Kıvransın vücudunuz
Yaşasın çağının sancısını
Gömün dişlerinizi
Ve doğurun
Savaş naralarını bastıracak bir büyük çığlık için
Özgürlüğe hasret topraklar için
Kuşatılmışlığı dağıtacak o büyük özlem için
Kavlaşan tutsaklığa bir kıvılcım doğurun
Doğurun analar
Sıkılan yumruğunuz
Sıklaşan soluğunuzla
O kutsal ağrınızla doğurun
Doğurun direnen umut aşkına
Ali TÜRER (2010)
Duyun kanı çekilen damarların ağıtını
Bakın kolona vurulmuş küheylanın yıldırımlaşan gözlerine
Kıvransın vücudunuz
Yaşasın çağının sancısını
Gömün dişlerinizi
Ve doğurun
Savaş naralarını bastıracak bir büyük çığlık için
Özgürlüğe hasret topraklar için
Kuşatılmışlığı dağıtacak o büyük özlem için
Kavlaşan tutsaklığa bir kıvılcım doğurun
Doğurun analar
Sıkılan yumruğunuz
Sıklaşan soluğunuzla
O kutsal ağrınızla doğurun
Doğurun direnen umut aşkına
Ali TÜRER (2010)
Umut Yeşerince
Umut Yeşerince
çalışır duygu toprağında bir karasaban
tutukluluğun biley taşında özlem biler sevgi biler
bir sabır eğesi işler sessizce
suyu umut pınarından
demiri bilinç dağından bir keskin çelik
itilir inancın güçlü ellerinde
genleşir özlem
......
kaynak sularıyla beslenen kır çiçeğim
çaldın sevi mayanı kabarıyor yüreğim
.....
kırkyılanlar sağıyordu canımı,
izin vermedi depreminsıyrıldı sancılı geceden
taşındı sevi bağına bedenim
bereketli omcaların en güçlüsüne verdim sırtımı
güneşe uzattım ellerimi
dindi ağrılarım
ısındı yüreğim
......
ne fırtınalar gördü bu toprak
nice yiğitlerin üstünü örttü
dudakları kaç kez çatladı kahrından
yılmadı
acının döllediği tohum
buluşunca çilenin özsuyuyla
hazırlanmaya başladı yeni doğumlara
Ali TÜRER
çalışır duygu toprağında bir karasaban
tutukluluğun biley taşında özlem biler sevgi biler
bir sabır eğesi işler sessizce
suyu umut pınarından
demiri bilinç dağından bir keskin çelik
itilir inancın güçlü ellerinde
genleşir özlem
......
kaynak sularıyla beslenen kır çiçeğim
çaldın sevi mayanı kabarıyor yüreğim
.....
kırkyılanlar sağıyordu canımı,
izin vermedi depreminsıyrıldı sancılı geceden
taşındı sevi bağına bedenim
bereketli omcaların en güçlüsüne verdim sırtımı
güneşe uzattım ellerimi
dindi ağrılarım
ısındı yüreğim
......
ne fırtınalar gördü bu toprak
nice yiğitlerin üstünü örttü
dudakları kaç kez çatladı kahrından
yılmadı
acının döllediği tohum
buluşunca çilenin özsuyuyla
hazırlanmaya başladı yeni doğumlara
Ali TÜRER
Görüşmecim 2
Görüşmecim 2
Üçüncü yılı tutukluluğumun
Üç yaşını bile doldurmadı henüz
İki kez getirebildi annesi
Hadi nazlanma
gel sarıl babana
Ne zaman vakit buldun da küstün a kızım
söyle bana
Yok kaçıyor
başını annesinin göğsünde saklıyor
-Niye, niye gelmiyorsun kucağıma
Kapkara bakışları ok gibi, boğazım düğümlendi
-'Ama biz bekledik, bekledik sen gelmedin'
Domdom kurşunu yüreğimde patlayan
Bu kadar ağır bir yük olmadı çaresizlik
Büyüdü duvarlar, büyüdü korku
Bir nefes alabilsem
Çıldırıyorum.
ALİ TÜRER (1984 Kandıra)
Üçüncü yılı tutukluluğumun
Üç yaşını bile doldurmadı henüz
İki kez getirebildi annesi
Hadi nazlanma
gel sarıl babana
Ne zaman vakit buldun da küstün a kızım
söyle bana
Yok kaçıyor
başını annesinin göğsünde saklıyor
-Niye, niye gelmiyorsun kucağıma
Kapkara bakışları ok gibi, boğazım düğümlendi
-'Ama biz bekledik, bekledik sen gelmedin'
Domdom kurşunu yüreğimde patlayan
Bu kadar ağır bir yük olmadı çaresizlik
Büyüdü duvarlar, büyüdü korku
Bir nefes alabilsem
Çıldırıyorum.
ALİ TÜRER (1984 Kandıra)
Görüşmecim 1
Görüşmecim 1
bugün görüş günü
içimde ayrılıkların hüznü
tel örgünün ötesinde kar
karın üstünde serçecik
hoşgeldin görüşmecim
açsın yorgunsun bildim
ama dinle
telörgüyü geçme
açıl düşlerimin engin maviliğine
Ali TÜRER (1983)
bugün görüş günü
içimde ayrılıkların hüznü
tel örgünün ötesinde kar
karın üstünde serçecik
hoşgeldin görüşmecim
açsın yorgunsun bildim
ama dinle
telörgüyü geçme
açıl düşlerimin engin maviliğine
Ali TÜRER (1983)
5 Ekim 2010 Salı
Deli Dalganın Türküsü
Deli Dalganın Türküsü
rüzgar fısıldamış bir kez çağrını
kızgın nefesini taşımış yüzüme çöpçatan
ben, kumsalın aşığı deli kız
yerimde nasıl durayım
kahrolsun durgunluğum
köpüklensin sevdam
sarı sıcaklar okşasın sırtımı
içilsin serinliğim
hasretimin ana rahmi mavi dünyam toprağım
yerimde nasıl durayım
ayrılıklara dönmeliyim bırak beni kumsalım
kurursa saçlarım
çürür dudaklarım
yanında nasıl kalayım
Ali Türer (Ağustos 1986)
rüzgar fısıldamış bir kez çağrını
kızgın nefesini taşımış yüzüme çöpçatan
ben, kumsalın aşığı deli kız
yerimde nasıl durayım
kahrolsun durgunluğum
köpüklensin sevdam
sarı sıcaklar okşasın sırtımı
içilsin serinliğim
hasretimin ana rahmi mavi dünyam toprağım
yerimde nasıl durayım
ayrılıklara dönmeliyim bırak beni kumsalım
kurursa saçlarım
çürür dudaklarım
yanında nasıl kalayım
Ali Türer (Ağustos 1986)
Balını içine gömdü
Dokundu güneş gibi
gün döndü sehere durdu
Çiğdi soğuya geldi
ağardı kırağı oldu
Yoğruldu hamur gibi
göz etti kabara geldi
Tavada mısır gibi
kavruldu beyaza döndü
Kurudu yemiş gibi
balını içine gömdü
Ali TÜRER
gün döndü sehere durdu
Çiğdi soğuya geldi
ağardı kırağı oldu
Yoğruldu hamur gibi
göz etti kabara geldi
Tavada mısır gibi
kavruldu beyaza döndü
Kurudu yemiş gibi
balını içine gömdü
Ali TÜRER
Bir cenaze töreninin ardından
(Uğur Mumcu'nun anısına)
seni yağmurlu bir günde vurdular
hep puslu kalsın diye belki ülke geleceği
yanıldılar
uğurlandığın gün
dört bir yandan gönül ışığı düştü
tabutunun üstüne
aydınlanıverdi ortalık.
yağmur sularına baktım simsiyah akıyordu
sanki karanlığın ayak izlerini yıkıyordu
insanların yüzleri ıslak, öfkeli
ağaçların gözyaşları pırıl pırıl
yağmur inatla yağıyor
ama akan sel
insan seli
Ali TÜRER (1993-Balıkesir)
seni yağmurlu bir günde vurdular
hep puslu kalsın diye belki ülke geleceği
yanıldılar
uğurlandığın gün
dört bir yandan gönül ışığı düştü
tabutunun üstüne
aydınlanıverdi ortalık.
yağmur sularına baktım simsiyah akıyordu
sanki karanlığın ayak izlerini yıkıyordu
insanların yüzleri ıslak, öfkeli
ağaçların gözyaşları pırıl pırıl
yağmur inatla yağıyor
ama akan sel
insan seli
Ali TÜRER (1993-Balıkesir)
Bir yalnızlık türküsü
aklını çelen yalancı baharlardı
bastırılmaya alışık
açığa çıkmaya muhtaçtı duyguları
bir sabah baktı ki kara buğu dağılıyor
ılık nefesiyle tatlı tatlı okşuyor geleceğin taşıyıcısı başını
umutlandı
zamanıdır dedi, zamanı
damarlarına yürüdü toprağın kanı
dallarında güç
gözleri çiçek çiçek
kuşların dillerine düştü neşesi
fakat izin veremezdi kara kazan kazıyıcılar
görevini yapmalıydı cehennem bekçileri
birdenbire
üstüne çöktü mü bir kabus,
zorba mı zorba
fırtınalarla geldiler yeşilin düşmanları
dağıldı bereketli duyguların harmanı
döküldü birer birer
bir başka bahara kaldı umutları
yalnızlığa düştü kolları
ALİ TÜRER
bastırılmaya alışık
açığa çıkmaya muhtaçtı duyguları
bir sabah baktı ki kara buğu dağılıyor
ılık nefesiyle tatlı tatlı okşuyor geleceğin taşıyıcısı başını
umutlandı
zamanıdır dedi, zamanı
damarlarına yürüdü toprağın kanı
dallarında güç
gözleri çiçek çiçek
kuşların dillerine düştü neşesi
fakat izin veremezdi kara kazan kazıyıcılar
görevini yapmalıydı cehennem bekçileri
birdenbire
üstüne çöktü mü bir kabus,
zorba mı zorba
fırtınalarla geldiler yeşilin düşmanları
dağıldı bereketli duyguların harmanı
döküldü birer birer
bir başka bahara kaldı umutları
yalnızlığa düştü kolları
ALİ TÜRER
İşsizim
Akmayacaksa su
Esmeyecekse rüzgâr
İşlemeyecekse demir
Açmayacaksa anahtar
niye var
Yaratmayacaksa eller
Düşünmeyecekse beyin
Hissetmeyecekse yürek
Neye yarar
İşsizim
Kafam ateş çemberi
Düşünceler umutsuz bir döngü tutturmuş
Akrep gibi
Geceler sıtmanın nöbet saati
İşsizim
Yok hükmündeyim
Ali TÜRER (2010)
Aynı denize gönül vermez mi sular
Kötü değildi niyetimiz
Anlaşmak içindi dil, el ele vermek içindi bayrak
Peki ama
Aynı salıncaklarda büyütmedik mi çocuklarımızı
Aynı sevinci yaşamadık mı ilk adımlarını attıklarında
Aynı gökyüzüne salmadılar mı uçurtmalarını
Aynı yeşile basmadılar mı?
Aynı yürek kıpırtısını yaşatmadı mı sevgilinin ilk öpücüğü
Biz üretmedik mi birbirlerine sıktıkları kurşunları
Aynı toprağa sermedik mi bedenlerini
Aynı acının ocağında dağlarken yüreklerimizi
Aynı nefretle bakmadık mı birbirimizin gözlerine
Özelimiz var
Övünülecek kanımız, sığınılacak ülkümüz var.
Peki ama
Aynı denize gönül vermez mi sular
Ali TÜRER
Tutuklun olacağım
Kurumuş sel yatağıydı toprağım
Damlamıyordu pınarım
Vurgun yedi gözlerinin güneşinde
Çözüldü buz tutmuş doruklarım
Seline tutuldum
Yeşillendi gülüşüne dallarım
Damarlarıma yürüdün
Yelkenime yön verdi rüzgârın
Söz verdim
Tutuklun olacağım
Ali TÜRER (Mayıs 2010)
Mahkum
Mahkum
Çınarın gölgesinde bir telaş bir telaş
Baharın nefesiyle coşmuş yine kuşlar
Ziyaret saati başlamış
Ziyaret saati başlamış
Kokusunu paylaşmaya hazırlanıyor fesleğen
Boş bakışlarla izliyorum
Kayıtsız
Ne çoluk çocuk, ne eş, ne iş
Sağır duvar duyarsızlığı yaşarım
Sağır duvar duyarsızlığı yaşarım
Umarsız
Vurdum mu kafayı yastığa
Kör kuyulara düşerim amaçsız
Uyurum tasasız ve rüyasız
Uyurum tasasız ve rüyasız
Zamana tutukluyum
Ali Türer (Balıkesir 1981)
Bırak ben şiir yazayım
Sabit hatla bağlanmışım sana gülüm
Umudun olmaktan korkmuşum
Şimdi senden o kadar uzakta bir o kadar yakın
Umutsuzluğa tutsak düşmüşüm
Nasıl anlatabilirdim
Vurduğun kelepçeyle ağırlaşan yüreğimi
Nasıl anlatabilirdim
Seni kendimde aramanın dışında her şeyin anlamını yitirdiğini
Nasıl anlatabilirdim
Bütün şehirlerimin sana açıldığını
Bütün sularımın sana aktığını
Kâğıdım kalemim olmuşsun gülüm
Bırak ben şiir yazayım
Ali TÜRER (Haziran 2010)
Baharım olursun gülünce
(Kızım Işıl’a)
Ürperir banyodan yeni çıkmış bir kız
Taptaze bir yaprak
Sabah yeliyle
Gözündeki parıltıyı gördüğümde
Nasıl işlerse içime
Çiğnenmiş bir tomurcuk
Boynu bükük bir çiçek
Örselenmiş bir çocuğun uyurken iç çekişi
Öyle dokunur acın asılı kalınca gözlerinde
Umudum, gönül şenliğim
Baharım olursun gülünce
(Haziran 2010)
Başıboş kaldı gönül yelkenim
Hangi deryalarda bulunur incinin hası
Hangi sularda yıkar saçlarını denizkızı
İpek böceği nerede örer kozasını
Mutlaka dikildiği yerde mi açar çiçek
Bırakıldığı yerde mi durur taş
Değdiği yeri mi dağlar ateş
Hasrettim toprağın kokusuna
Eski bir dost gibi çıktı karşıma
Beklenmedik yağmurlarda ıslandı yüreğim
Bu kez de kısa sürdü bahar
Dağıldı kekik kokuları
Sönüverdi deniz fenerim
Esmiyordu rüzgâr
Ay karanlıktı
Başıboş kaldı gönül yelkenim
Ali TÜRER (Haziran 2010)
Bir pergelin ayakları gibiydik
Bir pergelin ayakları gibiydik
Pervanesiydik birbirimizin
Kâbe’siydik
Ben sınırları çizdim
Sen yükü çektin
Dost değildi yaşadığımız çağ
Düşmemizi bekledi köşe başında çakallar
Çatladı fırtınalarda dudaklarımız
Parçaladı ellerimizi kayalar
Kavga da ettik
Acı da çektik
Ama hep buluştu ellerimiz
Birlikte çektik suyu kuyudan
Kilit taşımdın
Sağlam durdukça yerinde
Dağları sırtımda taşırdım
Ama düşüverdin gülüm
Düşüverdin zamansız
Tamamlanmamıştı oysa henüz dairemiz
Kolu kanadı kırık pergel gibi kaldım çaresiz
Ali TÜRER (Haziran 2010)
Paylaşma
Dışarıdaysan
Tatmak istiyorsan paylaşmanın küçük mutluluğunu
Sevincini bir arada olmanın
Bir çay ocağında buluşursun dostunla
Sinemaya falan gidersiniz
Ya da ne bileyim
Balık ekmek yersiniz sahilde
İçerdeysen
Sırtınızı verip bir duvara
Birer sigara yakarsınız mesela havalandırmada
Bakışlarınızda hüzün
Düşünceleriniz sevdalara asılı
Telaşlı bir hafiflikle seğirtirken yel
Taşırken akasyanın baygın kokusunu koğuşa
Özgürlük tutkusu yakarsa yüreğini birden tarifsiz
Yalancı bir yumruk çıkartısın belki dostun omzuna
Gel dersin
Birlikte dökelim bugün çöpü
Bu akşamüstü
Ali TÜRER (Balıkesir 1981)
Kuşkanadı
Kuşkanadı
Kızışıyor kör kapılar gerisinde
Sönmek için yola çıkmış kireç dağları
Dolaşıyor uyuşuk uyuşuk ılık sarı sularında
Can sıkıcı bir akvaryumun düşünce balıkları
Bilgi taşı
Bilinç taşı
Çırpındıkça kuşkanadı
Sincap hala ürkek
Cömert ve dingin meşe ağacında
Daldan dala atlıyor her rüzgâr vurduğunda
Boyatmış arsızca yalnızlık toprağında
Kuşkunun ayrık otları
İnanç taşı
Güven taşı
Çırpındıkça kuşkanadı
Yarış atı bulmalı güçlü kaslarında
İpi göğüsleyecek son bir çaba
Ayağa kalkmalı ceylan
Kuşa kurda yem olmadan
Kararlılık
Direnç taşı
Çırpındıkça kuşkanadı
Ele ele vermiş baskı aşağılama
Kör olası sağır duvar
Soldurmaya ahdetmişler
Yürek çiçeklerini
Moral taşı
Yaşam taşı
Çırpındıkça kuşkanadı
(Gonca, 1983)
Kadınlar anlamaz
Kadınlar anlamaz
Erkekler neden şiir yazamaz
Sperm düştüğünde dölyatağına başlar kavgası
Duygular oluşur meydan okurken
Ekmeği taştan biz çıkarırız
Ağlamak size yakışır
Kadın olur ana olursunuz
Acınız mutluluğa dönüşür
Biz ise acı çektikçe kahraman
Çektirdikçe yiğit
O yüzden ikiyüzlüdür dokunmalarımız
Gücümüzü hissettirebildiğimizi hissettikçe yaşarız
Kadınlar anlamaz
Nelere katlanır erkekler
Ali TÜRER (Haziran 2010)
SON MEKTUP
SON MEKTUP
Canım
Son gönül yorgunluğum
Karanlık ve havasız kalmıştım ya nicedir.
Bir anda doluverdi odama cıvıltıların, kokun, acıların ve tadın
Canım
Yalnızlığı paylaşmaktı amacın
Ama bir türlü kapını sevdaya açamadın
Oysa sevginin soluğuna tutmadan yalnızlık dağılmaz
Biliyorum, sorun geçmiş can kırıklıkların.
Ama bu kırıklar üzerinde de sevda yol almaz
Canım
Hani bazen eşli okeye çağırırdın
Senin oyun ortağın olmak da ne zevkti
Kıpır kıpır bir yürekle otururdum karşına
Ama artık çağırma boşuna
Oyuna gelmeyeceğim.
Herkes kendine oynanacaksa
O başka.
Ali Türer (5 Haziran 2010)
Aklını çelen yalancı baharlardı
aklını çelen yalancı baharlardı
bastırılmaya alışık
açığa çıkmaya muhtaçtı duyguları
bir sabah baktı ki kara buğu dağılıyor
ılık nefesiyle tatlı tatlı okşuyor geleceğin taşıyıcısı başını
umutlandı
zamanıdır dedi, zamanı
damarlarına yürüdü toprağın kanı
dallarında güç
gözleri çiçek çiçek
kuşların dillerine düştü neşesi
fakat izin veremezdi kara kazan kazıyıcılar
görevini yapmalıydı cehennem bekçileri
birdenbire
üstüne çöktü mü bir kabus,
zorba mı zorba
fırtınalarla geldiler yeşilin düşmanları
dağıldı bereketli duyguların harmanı
döküldü birer birer
bir başka bahara kaldı umutları
yalnızlığa düştü kolları
ALİ TÜRER (1983)
Elin titremesin emi
De ki
ağrılar sancılar içindesin ölümün bir topuk gerisinde
Zaman hadi dedi
Ve senin hesabı çıkarıp defteri kapatman gerekli
Elin titremesin emi...
ALİ TÜRER (Haziran 2010)
Yeter diyor akıl
Yeter diyor akıl
Dindir şu gönül çırpıntını
Senin tokan mı toplamalı
Başka ellerin dağıttığı saçları
Bak
Deli rüzgârlara çoktan kaptırmış gül kokusunu
Başka göllerin sularında oynaşmada her gece ay ışığı
Kim bilir hangi kızgın kumsallara dökülmede ıslak saçları
Peki ama hangi çağlayan seçmiş ki yatağını
Hangi güç durdurabilir gökyoluna çıkmışı
Nasıl temizlenir ki sevdanın ayrık otları
Kafesinin mahkûmu olmuşum gülüm
Işığınla uyanmış suyunla yıkanmışım
Sen sen diye atıyor yüreğim
Kaderine bağlanmışım
ALİ TÜRER (Temmuz 2010)
Tamamlanmamış Şiire Methiye
Tamamlanmamış Şiire Methiye
Seni yazmak bir ömre bedel
Yıldızına tutulmuş
Rüzgârınla savrulmuş
Sağanağında sırılsıklam olmuşum
İçtiğim su
Aldığım nefes
Yediğim ekmeksin
Seninle dolmuşum
Oturduğum sofra
Okuduğum kitap
Başımı koyduğum yastıksın
Bana el koymuşsun
Seni sayıklarım uyku aralarında
Sen dolaşırsın beynimin kıvrımlarında
Sözcük sözcük dökülür
İlmek ilmek dokunursun kalemimin ucunda
Seni tamamlamak umuduyla uyanırım her gün
Karabasanım
Kilit sözcüğümsün
Bir türlü arayıp da bulamadığım
ALİ TÜRER (2010)
Ezik
Ezik
Kabına sığmaz bir sevdaydı pınarların gözüne asılı
Suya hasretti dudaklar
Uğultusuna uyanırdı ormanın çocukları
Anlamını çözme çabası kaldı geride
Keşfedilmemiş derinliğin
Sırrına erişilmemiş cevherin
Bir de dayanılmaz ağırlığı
Soğumaya yüz tutmuş yüreğin
Tükendi vaat edilmiş yolculuklarda gençliği
Ali TÜRER (1998)
KIRIK
KIRIK
Daha ilk baharımızdı
Yetmedi dostluğun sarmaşığı
Kırıldık
Unuttu pınarlarını su veren
Kurt sofrasında dağıldı umudun çıkını
Özsuyumuza karıştı karayılan ağısı
Çamura bulandı mayamız
Ayrılıkların kardeşiydi hüzün
Kırık sazın burukluğuydu ozanda yaşanan
Yıldızını yitirmişti gökyüzü
Çaresizlik doğurganıydı aşağılama
Genç kız kâbusuydu gecenin siyahında yaşanan
Çiğnenmişti bir kez çiçek
Kuşku tuzağına düşmüştü umut
Yılgı törpüsüydü inançta işleyen
Bulanık sularda yitirdik yeşili
Korkunun sürüsüydü güttüğümüz
Yıkıntılarda büyüdü bencilliğin ayrıkotu
Grilerin gelişine sokuldu yalnızlık
Ali TÜRER
Kimse bilmez nelere göğüs gerer kurtarıcılar
Kimse bilmez nelere göğüs gerer kurtarıcılar
Büyük ideallerin çocuğuyuz biz.
Peşimizdekileri güneşe taşımak kaderimiz.
Dişinle tırnağınla tırmanmalısın dorukları.
Hep bir rakip çıkar.
Bertaraf edilmelidir, biat etmeyen.
Rüştünü ispatlamak zorunda kalırsın yeniden yeniden.
Kutsaldır mücadelemiz.
Yüreklerimizde hırs.
Sınava koşullanırız
Nefretle bilenir gücümüz
Ufku karartır çiğlikler.
Can da alınır, can da verilir dava uğruna.
Meydanlara indikçe öfkemiz
Yılana döner dilimiz.
Sıradanlaşır dokunmalar.
Yitirdikçe maharetini eller.
Zordur kurtarıcının hayatı
Kimse bilmez nelere göğüs gerer kurtarıcılar
ALİ TÜRER
SORGU YORGUNU
SORGU YORGUNU
Uzanıverdi sorgu yorgunu
Düşünce kemanı suskun
ilk soluk alışı duyuldu hücrenin nemli tabanında
Örste dövülüp suda dinlenen çeliğin
'Benim meskenim dağlardır'
(Ah şimdi bir dışarıda olsa)
Çok geçmedi
Dolaşmaya başladı umudun özsuyu ılık ılık damarlarında
Ve öfkenin çalar saati başladı kurulmaya
Bunca acı bunca çile
Bırak damıtılsın gönlünce bilincin imbiğinde
Bir damla
Bir damla daha
Değil mi ki mayaladın inançla
Bak nasıl kabarır umut nasıl kabarır
İnatla
Ali Türer (Mayıs 1981)
Not: Bu şiir 12 Eylül darbesinin ardından Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’nün altında, insanlık dışı yaşamın sürdüğü o tutuklu odalarından birinde yazılmaya başlandı.
BİR SORGU MEMURUNUN NOT DEFTERİNDEN
BİR SORGU MEMURUNUN NOT DEFTERİNDEN
Gözbağı başa geçende oyuncağa döner en dişlisi
O artık senin
İster kes parçala, ister vur dağıt
Islak, yorgun bir çamaşır gibi as başucuna
Ya da acele etme önce hazırla
Çaresizliğin ağıyla sar iyice
Suçluluğun öksesine tutulmalı
Yalnızlığın kör kuyusunda büyümeli gözleri
Gözlerinde ökseye tutulmuş serçe çaresizliği
Bilmeli efendinin kim olduğunu
Zevk, tırmanırken yavaş yavaş yokuşunu
Çığlık çığlık inip kalkmalı göğüs
Çoğu öter
Doyumun isteksiz rahatlığı gelir ardından
Şekilsiz bir malzeme kalır geriye
Bazen de
Ötmedi mi ötmez hergele
Uzar ha uzar
İfrit olur, kahrolursun
Bir daha, bir daha...
Kâbusa döner bu işkence sana
Ali TÜRER (Mayıs 1981)
KIRIK
KIRIK
ayrılıkların kardeşimi
hüzün
kırık sazın burukluğu mu ozanda yaşanan
yıldızını yitirmiş gökyüzü kararmışlığı mı
aşağılama
çaresizlik doğurgacı mı
kadına dönen genç kız kabusu mu
istenmeyen gecenin siyahında yaşanan
çiğnenmiş çiçek umarsızlığı mı
kuşku
yılgı törpüsü mü inançta işleyen
Umutsuz
Umutsuz
Kırık baharları sırtlayamazdı dostluğun sarmaşığı
Özsuyumuza karışmıştı karayılan ağusu
Yıkıntılarda boy attı bencilliğin ayrıkotu
Kurt sofrasında dağıldı umudun çıkını
Unuttu pınarlarını su veren
Çamura bulandı mayamız
Korkunun davarlarıymış bunca yıl güttüğümüz
Bulanık sularda kayboldu yeşil
Grilerin gelişine sokuldu yalnızlık
KIRIK
Kırık baharları sırtlayamadı dostluğun sarmaşığı
Özsuyumuza karışmıştı karayılan ağusu
Yıkıntılarda boy attı bencilliğin ayrıkotu
Kurt sofrasında dağıldı umudun çıkını
Unuttu pınarlarını su veren
Çamura bulandı mayamız
Korkunun davarlarıymış bunca yıl güttüğümüz
Bulanık sularda kayboldu yeşil
Grilerin gelişine sokuldu yalnızlık
ALİ TÜRER (1983)
Bu şiir, büyük umutlarla çıkılan yolda yürek kırıklığı yaşayanların içine düştüğü duygusal karmaşayı betimlemek için yazıldı.
Yanlış aramakla geçti ömrü
yanlış aramakla geçti ömrü
kusurun penceresinden baktı İnsana
tanıdığını sandı
zaafın soluğu
söndürünce mumunu
karamsarlık, yılgı
kararan yüreğe bağdaş kurdu oturdu
armudun sapı, üzümün çöpü
derken, küstü yaşama
o gün bugün
öğünüp durur yalnızlığıyla
ALİ TÜRER (1983)
Su Yolunda Kırıldı Gençliği
Su Yolunda Kırıldı Gençliği
Başını gökyoluna koymakla öğündü bunca yıl
Göğsünü fırtınalara gerdi
Sel sularına direndi
Işık tuttu arkasında biriken kalabalıklara
Pusudaydı
İzin vermedi yaşamın kırağı
Suyolunda kırıldı gençliği düştü kuytuluklara
Soluksuz ve uykulu
Öğüttü inancını tutukluluğun değirmeni
Umudunu un ufak etti
Terk etti kovanını düşünce arıları
Kuşkunun böcekleri kemirdi güven çiçeklerini
Şimdi
Yalnızlığı büyümede geceleri
ALİ TÜRER (1983)
4 Ekim 2010 Pazartesi
Şiire Dair
Şiire Dair
Yok dostum.
Yürekteki ışığın kâğıda düşebilmesi yetmez
Yağmur ne kadar sağanak yağsa
Ne kadar deli aksa da nehir
Gelse de bütün renkler bir araya gökkuşağında
Doğa şair değil.
İnsan eli değmeli
Şair
Narına yanmadan ateşi avucuna alabilmeli.
Sevdanın göz bebeğindeki ışığa bir ad koyabilmeli
Tayfunlar, çağlayanlar, volkanlar
kalemi efendi bilmeli
Sihirli imbikten düşen her damla
iz bırakabilmeli
İnsan eli değmeli
Ali TÜRER(Mayıs 2010)
Utandım
yine bir patlama sesi geldi derinden
söndü fenerler
ekmek çıkarmak için inmişlerdi
kömüre döndüler
kor olup yüreklere düştüler
baktım
is içindeydi ellerim
utandım.
Not:Tarih 20 Mayıs'ın 2010 Zonguldak'ta ki grizu patlamasında 30 mdenci öldü. Yine ihmal, yine madenciler, yine arkadan yakılan ağıtlar. Madencilerin bu çilesi ne zaman bitecek!
Ayrılıkların kardeşimi hüzün
ayrılıkların kardeşimi
hüzün
kırık sazın burukluğu mu ozanda yaşanan
yıldızını yitirmiş gökyüzü kararmışlığı mı
çaresizlik doğurgacı mı
aşağılama
kadına dönen genç kız kabusu mu istenmeyenin siyahında yaşanan
çiğnenmiş çiçek umarsızlığı mı
umut tuzağı mı
kuşku
yılgı törpüsü mü inançta işleyen
Ali TÜRER (1983)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)